BEYLİKDÜZÜNDEN KARTALA GÖRDÜĞÜNÜZ TEK SEMBOL

Netflix geçtiğimiz ayda bize öyle güzel yapımlar sundu ki hem düzenli uyku planlarımız, hem final haftası A alma hayallerimiz yalan oldu. Bu yapımlar arasında şaşırtıcı sürükleyiciliğiyle beni kendine çeken dizi ise Atiye'ydi. Öyle ki bir yerden sonra bölüm kurguları öyle güzel yapılmıştı ki, her bölümün ardından bir diğeri için çok daha fazla hevesli oluyordum. Şahsen 2. Bölümden sonrasını bir çırpıda bitirdim. Belki bu sebepten kaçırdığım veya yanlış algıladığım noktalar olmuştur önceden özrümü dileyeyim.
Atiye bilindiği üzere Netflix'de Türkiye'yi temsil eden 2. yapım. Bu anlamda ilk yapım olan Hakan Muhafız özellikle 2. sezonuyla çok kötü bir izlenim bırakmıştı. İki yapımı birbiriyle kıyaslamak çok mantıklı olmasa da Netflix'in ülkemizde çektiği başka bir yapım olmadığından ister istemez bir kıyas yapıyor ve diziye başlamadan önce de referans olarak Hakan Muhafız'ı alıyorsunuz. Bu önyargıyla diziye tatsız başladım ve ilk bölümü burun kıvırarak izledim. Pek beğenmesem de merak tohumlarını içime ekti dizi. Şu anda bütün bölümleri göz önüne alarak konuşmam gerekirse, ilk sezonun en kötü bölümü açık ara ilk bölüm diye düşünüyorum. Bu yüzden biraz dişinizi sıkmakta fayda var diyebilirim. Ya da diziyi izlediyseniz ilk bölümdeki hislerinizle sonraki bölümlerdeki hislerinizin aynı olmadığını düşünüyorum.
Atiye, Göbekli tepeden hepimiz kadar haberdar ressam ablamızın hayatının Göbekli tepeyle ve oradaki fantastik olaylarla kesişmesini konu alıyor. Bu fantastik ve gizemli olaylar silsilesi sizi içine çekecek şekilde kurgulanmış. Bir yandan Atiye'nin hayatına yeni giren kişilerle ilişkilerini izlerken diğer yandan zaten hayatında olan ve yanında tutmak için çaba gösterdiği kişilerle ilgili değişen düşüncelerini gözlemliyoruz. Finale yakın eski ilişkilerinin konuyla daha çok birleşmesi her ne kadar beklenen bi durum olsa da yan karakterleri oynayan Metin Akdülger ve Tim Seyfi'nin oyunculukları sayesinde diziyi bir adım ileri taşıyor. Yeni kurduğu ilişkiler de tahmin edilebilir düzeyde gelişiyor. Açıkçası karakterlerin kendi hikayeleri çevresinde kesişen olaylardan çok peşi sıra gelişen olayların içinde baş karakterleri görüyor gibiydik. Bu durum dizinin gerçekliğini düşürdüğü gibi oyuncular için de bi hayli zorlu olmuştur. Buna rağmen izlediğimiz hikaye gayet tatmin edici ve akıcıydı. 
Oyunculuklar için ayrı bir paragraf açmam gerekiyor çünkü bazı noktalarda kafam çok karışık. Kesinlikle en beğendiğim isim Cansu karakterini oynayan Melisa Senolsun'du. Oyunculuktan pek anladığımdan falan değil ama oynadığı sahnelerde karakterinin duygularını daha iyi anladığımı dolayısıyla oyuncunun bu duyguları izleyiciye daha iyi geçirdiğini düşünüyorum. Geri kalan bütün yan karakterler için bu aşağı yukarı böyle. Hep olumlu. Kafamın karıştığı kişiler Beren Saat ve Mehmet Günsür. Mehmet Günsür'un karakteri Erhan için Karakterin hikayesindeki derinliğin eksik olduğunu söyleyebilirim. Erhan günlük yaşantısında nasıl davranır, neler yapar pek bilmediğimizden oyuncu ne kadar iyi oynarsa oynasın pek izleyiciye geçmiyor gibi. Yani Mehmet Günsür elinden geleni yapmış ancak bu  karaktere ısınmama yetmemiş olabilir. Beren Saat için de iki uç düşüncem var. Ya oyuncu karakterine harika bir gerçeklik katarak efsane oynamış ya da her sahnede ayrı tipe girerek karakter gelişimi açısından oldukça eksik kalmış. Neden bu kadar uç düşündüğümü bir sahne üzerinden anlatmaya çalışayım. Atiye, yıllardır çizdiği sembolün Göbekli Tepe'de kazılarda çıkartılan sembolle aynı olduğunu farkediyor ve bu durumu şöyle özetliyor "Ya benim sembol var ya, göbekli tepeden çıktı.". Cidden insan yıllardır deli gibi çizdiği, hatta muhtemelen tek çizdiği sembol antik bir tapınaktan çıksa böyle mi tepki verir? İlk önce yok canım insan az şaşırır felan dedim ama biraz zorlayarak düşününce gerçek hayatta başımıza gelen abartılı olaylara bile tepkisiz kalabildiğimiz anlar oluyor. Şaşırma durumunu cidden aşırı aşırı abartarak yaşayan insan var mı bilmiyorum. Böyle düşününce beklenmedik şekilde harika bir oyunculuk çıkıyor karşıma. Beren Saat'in iyi bir oyuncu olduğunun farkındayım ve zorlayarak bu düşünceye gelsem de bu derece iyi oynadığına ihtimal veriyorum.
Toparlarsak dizi genel anlamda başarılı, özellikle Türk dizisi geyiği ve Hakan Muhafız düşünülürse çok çok üst düzey kalıyor. Tabi ki beğenilmeyen yanları olacaktır ama benim için bu kısımlar düzeltilebilecek şeyler. Ümit ediyorum ki 2.sezonda bunlar telafi edilir ve zaten merakla beklediğim ve sevdiğim bir Türk dizisi daha güzel devam eder. Bu arada final sahnesi hakkında çevrem karışık düşünceler içinde bazıları hızlı bittiğini ve bu sebeple kötü olduğunu düşünüyor. Onların aksine ben bayıldım ve 2.sezon için asıl yükselme sebebimin de final olduğunu düşünüyorum. 

Fazla uzatmadan zaten yayınlamakta geç kaldığımı düşündüğüm yazıma son vermek istiyorum. Diziyi hala izlemediyseniz ve en azından merak etmenizi sağladıysam ne mutlu bana. İyi seyirler, iyi eğlenceler.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JUDİTH HOLOFERNES’İN KAFASINI KESERKEN

ZEVAHİR BÖLÜM 1: DİLHUN

GUERNICA